23 Aralık 2010 Perşembe

Kırmızı Kurdele

Babam, salondaki kömür sobasını yakmasının ardından beni yanına çağırarak bugün okulda neler yaptığımı sordu. Düz çizgiler, yamuk çizgiler çizmekten ve plastik fasülye ile yapılan saçma şeylerden bahsettim ona. Daha sonra yarınki ödevimin ne olduğunu sordu. Çantamı odamdan alıp yanına götürdüm ve içini açtıktan sonra beyaz bir teksir çıkardım. Üzerinde büyük ve küçük harflerden oluşan bir alfabe vardı. Öğretmenimizin bunu ezberlememizi istediğini söyledim. Teksiri eline aldıktan sonra beni dizine oturtarak harfleri teker teker sormaya başladı. Başlarda iyi gidiyordum ve tüm harfleri sektirmeden eksiksiz söyleyebiliyordum. “ı” ve “l” ye gelene kadar her şey iyi gidiyordu. Ta ki onları karıştırmaya başlayana kadar… I’ya geldiğimde ‘L’ , L’ye geldiğimde ise ı demem babamı fazlasıyla sinirlendiriyordu ve her sinirlenişinde sert bir tokadı yanağımda hissetmeme engel olamıyordum. 3-4 denemeden sonra babam beni odama gönderdi. Hırs ve sinirden ağlamaya başlamıştım…

Okula gidip gelmeye devam ediyordum. Sınıftaki arkadaşlarım bir bir okumayı sökmeye başlamışlardı.Bu başarılarının nişanesi olan KIRMIZI KURDELE’ler ise ders sonunda öğretmenimiz tarafından arkadaşlarımın yakalarını süslüyordu. Bu rutin seramoninin çoğu zaman sadık bir izleyicisi olmaktan öteye gidemiyordum. Bir gün öğretmenimiz tahtaya tilki ile ilgili bir hikaye yazmıştı. Bu hikayeyi okuyanların kırmızı kurdeleye sahip olacaklarını söyledi. Tahtaya baktığımda hikayeyi içimden yükses sesle okuyabiliyordum. Öğretmenimiz “ kim okumak ister? “ diye sorduğunda tüm sınıfa bakmıştım ve hiç kimse bu hikayeyi okumak istemiyordu. Tabi benim dışımda… Öğretmenim sınıfın arka sıralarından birinde oturuyor ve okumak isteyecek birilerinin parmaklarını görme umuduyla gözünü sınıfın üzerinde gezdiriyordu. Hikayeyi okuyabilmeme rağmen parmağımı kaldırmakta tereddüt ediyordum.Çünkü babamdan yediğim tokatların yanaklarımda bıraktığı kızarıklık hala çok sıcaktı… Her ne kadar tereddüt etsem de büyük bir çekingenlikle parmağımı öğretmenimin göremeyeceği şekilde kaldırdım. Öğretmenim parmağımı görmüş ve hikayeyi okumam için ayağa kalkmamı istemişti. Yutkunduktan sonra aynalı kalemtıraşımı elime alıp sıktım ve okumaya başladım. Başlarda tutuk olsam da tüm hikayeyi bir çırpıda okumayı başardım. Öğretmenim gülümsedi ve sınıf arkadaşlarımın beni alkışlamalarını istedi. Arkadaşlarım beni alkışlıyorken aklımda sadece kırmızı kurdele vardı. Gün sonunda öğretmenimiz okuma öğrenen öğrencileri tahtaya kaldırarak kırmızı kurdelelerini takdim ediyordu. O gün okuma öğrenen sadece ben vardım. İsmimi söyleyip beni tahtaya çağırdığında kalbim çok hızlı atıyordu. Arkadaşlarım beni tekrar alkışladılar, daha sonra öğretmenim kurdele ve çengelli iğneyi almam için bana kitaplığın anahtarını verdi. Hemen öğretmen masasının arkasında olan kitaplığı açtım ve oracıkta duran kırmızı kurdelelerden birisini elime aldım. Fakat çengelli iğnelerden hiç kalmamıştı. Öğretmenime çengelli iğnelerin bittiğini söyledim. Ayağa kalkarak kitaplığa baktı ve çengelli iğnelerin bittiğini teyid etti. Daha sonra başımı okşayarak kırmızı kurdeleyi yarın takacağını söyledi ve zil çaldı. Çantamı aldım ve koşarak sınıftan çıktım. Okul çıkışlarına beni almak için babam geliyordu. Koşarken hıçkırarak ağlıyordum. Babam bahçedeydi. Bacaklarına sarıldım ve ağlamaya devam etti. Bana ne olduğunu sordu.“ Baba ben bugün hikaye okudum, öğretmenim bana kırmızı kurdele takacaktı ama çengelli iğne bitti” diyebildim salya, sümükler arasında. Bana sarıldı ve gülümsedi. “Yarın kurdeleni takar öğretmenin” dedi. Ben ağlamaya devam ediyordum çünkü okumayı öğrendiğimi görmesini o kadar çok istiyordum ki…

Şimdi aradan çok uzun bir zaman geçti ve artık çok daha iyi anlıyorum ki o sikik kırmızı kurdeleyi kendimden ziyade babam ve sevdiklerim için takmayı istemiştim. Benimle gurur duymaları için. Onlara layık olabilmeyi göstermek için. Ve o yaşımda beni hırsımdan ağlatan kırmızı kurdelenin hepinizin götüne girmesini temenni ediyorum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder