30 Ocak 2012 Pazartesi

Korkuluk

Güneşin kavurduğu hektarlarca toprağın ortasında zamandan azade bir şekilde bekliyorum. Ne kadar uzun zamandır burada olduğum konusunda bir fikrim yok. Epey uzun olmalı, zira bunu bana hatırlatmakla mükellef olan uzun süreli belleğimin sadakati konusunda hiçbir zaman şüpheye düşmedim. Nerede olduğumu bilmiyorum fakat tahmin yürütmek pek zor değil. Evrenin ağırlık merkezine yakın olmalıyım, aksi takdirde bedeni samanla dolu bir ucubenin bu denli statik hissedebilmesi pek mantıklı görünmüyor. Güneş… Varlığını hissettirebilmek için gönderdiği 90 derecelik ışınlar fötr şapkama takılıyor. Şık ve işlevsel bu jesti için kendisine minnettar olduğumu söylemeliyim. Korumakla görevli bulunduğum bu çorak arazi, ayak basılmayı bekleyen Ay’ın kraterlerle dolu yüzeyinden farksız. İhtiyaç an’ında kırılıp, içerisinden alınması beklenilen bir çekiçten farksızım. Sadece ziyaretime gelen kargalar varlığımı anlamlı kılıyor. Talan etmek için ihtiyaç duydukları mahsüller uzun zamandır bu topraklarda bitmedi. Bu da bana göstermiş oldukları alakayı çok daha anlamlı kılıyor . Onlar dışında son olarak gördüğüm canlının ne olduğu konusunda emin değilim. Açık konuşmam gerekirse; yaşamaları için temin etmeleri gereken besinleri onlardan koruduğum için bana göstermiş oldukları mesafeli yaklaşım, ilk zamanlarda epey canımı sıkıyordu fakat yaşanan büyük kıtlığın ardından ortada hiçbir mahsülün kalmaması aramızdaki buz dağının erimesine neden oldu. Kargaların, iletişim kurabileceğim yegane dostlarım olabilme ihtimali benim için gökyüzündeki sönmüş bir yıldıza suni teneffüs yapıp onu hayata döndürebilmemle eşdeğerdi. Artık yanıma uğramıyorlar. Kanatlarının yaratmış oldukları fırtınaları bedenimde hissetmeyi özledim sanırım. Güney’e gitmiş olamazlar. Şu anda karşımda bana doğru yürüyeren şeyin kanatları olmaması fötr şapkamı dolduran aklımı karıştırıyor doğrusu. Uzun siyah saçlar, bembeyaz sonsuz bir fonun üzerindeki bir çift noktanın üzerimde sabitlenmiş bir şekilde ilerliyor olması çok tuhaf. Gittikçe bana yaklaşıyor olması Güneş’in ilizyonlarından biri olmalı fakat bu denli gerçek hissetmek… Tam karşımda dikilirken ellerini samanla dolu olan kostümüm ve yüzümde gezdirmesi gerçekten tuhaf hissettiriyor… Odun bir iskeletin ayakta tuttuğu bedenimin et’e büründüğünü hissedebiliyorum. Vücudumdaki karıncalanma bana çok tuhaf bir şeyi daha hatırlatıyor. Bu ritm duygusu, kanlı bir et parçasına anlam veren kalp atışları olmalı… Ayaklarım karıncalanıyor… Hektarlarca alanı kaplayan bu çorak arazideki lanetim, bedenime dokunarak tekrar insanlığımı bana bahşeden bu kurtarıcı ortadan kaldırıyor. Gökyüzü, yüzyıllardır beklediğim fakat uzun zamandır ümidimi kestiğim yaşam iksirini üzerimize boşaltıyor. Çıplak ayaklarım bu iksirle karışmış olan çamura bulanıyor. Elimi tutan kurtarıcım bana insan olduğum zamanları hatırlatırıyor. Birlikte yürümeye başlıyor ve çamura karışıyoruz. Yaşamı, O’nu ve azad’ı tüm bedenimde hissediyorum…

.

1 yorum: